Selam canlarım. Huh, belki de saçma giriş cümlem bu olmalı artık? Ya da belki de olmamalı. Artık giriş cümlesinin o kadar da önemli olmadığını düşünüyorum. He he he, ocak ayında tam on üç kitap okumuşum! BEN, BEN! Bu ay iyi gitti, inşallah tatlı canım beni yarı yolda bırakmaz da bu yılki seksen kitap okuma hedefime ulaşırım. İçimdeki lanet küçük ses domuz gibi gülerek ulaşamayacağımı söylüyor ama benim o sesim hep 'kıllık' yapar zaten. Ona inanmamak lazım.
Bu arada geçen hafta, cumartesi günü falandı sanırım, 16 yaşına girdim! Dünyadaki varlığımı on altı yıldır koruyorum ve bu çok duygusal. Minik, kıvırcık ve o zamanlar gözlüksüz bir kızken hiç büyümeyeceğimi, hep minik kalıp ölürsem de o yaşlarda öleceğimi düşünüyordum ama işler pek öyle gitmedi. En azından boyum baya uzadı ve küçükken kepçe olan kulaklarım artık değil. Bu ikisi büyümenin artı yanı, diğer her şeyi atın gitsin.
Yaban benim okul için ZORUNLU okumam gereken bir kitaptı. Sınav olacağımız için okumam lazımdı ve ben de dört ay boyunca kitabı elime almadım, sonra da sınavdan bir gün önce okulu asıp tüm günümü bu kitabı okumaya ayırdım. Bence okul için okumam gereken kitapları hep böyle okumalıyım, ya da hiç okumamalıyım. Zorunlu olduğu için canım Yaban'ı okumayı istemiyordu ve bende bu yüzden en baştan kitaptan nefret ettim. Okuyan bir arkadaşım da hiç beğenmediğini söylemişti ama O NE ANLAR Kİ ZATEN?
Yaban için duygularım karışık. Sevdiğim yerler de oldu, sevmediğim yerler de oldu. Ben bu kitaba gri bir pencerenin arkasından bakıyorum ama kafamı tamamen vererek okumadığım için ve en başından da kitaptan soğuduğum için sevmediğim yönü daha ağır basıyor. Ah Yaban, seninle yağmurlu bir günde kendi isteğim ile tanışmayı isterdim, lanet okul sınav yapacağı için değil. Ama okudum ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ilk kitap sen oldun.
Yaban da, I. Dünya Savaşı'nın bitimiyle birlikte Sakarya Savaşı'nın sonuna kadar olan süreçte köylülerin savaşa, Milli Mücadeleye karşı tavırlarını, ne hissettiklerini gazi subay Ahmet Celal'in bakış açısıyla okuyoruz. Kitap da karşımıza çıkan konu tam olarak böyle, hiç spoiler vermeyeceğim zaten yorumu da kısa tutmaya çalışıyorum (TUTAMADI, SALAK), o yüzden endişelenmeyin.
Köylülerin tavrına o kadar çok sinirlendim, delirme aşamasına geldim ki! Onların o cehaleti, vurdumduymaz tavırları! Ay yarabbim, ay! Onları anlamaya çalıştım, sakin kalmaya çalıştım ama bunu yapmak o kadar zor ki. Milli Mücadele için düşündükleri şeyler, düşman askerlere olan itici derecesine gelen saygıları, itaat etmeleri. Köylülerin tavırlarının hepsi, baştan aşağı hepsi bana çok dokundu ve sanki onların her bir davranışı bana atılan çimdikler olarak geri döndü. Ben kitaba başlarken bu derece bir cahillik ile karşılaşacağımı bilmiyordum. İnsanları sırf köylü oldukları için cahil görenlerden biri değilim, öyle insanlardan da nefret ederim ama bu kitaptaki köylüler sadece köyde yaşadıkları için cahil değiller. Düşünceleri cahil, kafalarının içindeki beyinleri korkak, ruhları ezilmiş.
Ahmet Celal için ne düşündüğümü tam olarak bilemiyorum. Bazı fikirlerine katıldım ve ondan hoşlanmaya başladım. Ama sonra bazı fikirlerine de katılmamaya başladım ve ondan hoşlanmadığımı fark ettim. Onunla aramızdaki ilişki pek sağlam değil, her an ondan tamamen nefret ettiğime karar verebilirim. Zaten başlarda kitabın içine de zor girdim. Okulu ektiğim bir gün Yaban'ı okumak istemiyordum ve bu da beni olduğumdan daha sinirli bir hale getiriyordu.
Yakup Kadri'nin diğer kitaplarına da bir bakmak istiyorum aslında. Dili akıcıydı ve bende daha çok sevilen diğer kitaplarını merak ediyorum. Belki alır okurum (OKUMADI, PİSLİK), ama hiçbir şey için söz vermesem daha iyi, he he he.
Öyle işte millet, söyleyebileceğim daha fazla bir şey yok. Yaban'ı kendi isteğim ile merak ettiğim için alıp okumayı bende isterdim ama olmadı. Kaderimizde yokmuş, üzülme Yaban. Seni seven insanlar da var, gördüm. Delirme aşamasına da geldiğimize göre bu yorumun bitme vakti gelmiş geçmiş demektir. Adios 👅
ALINTILAR ♛
Yazıklar olsun, seni sevmesini bilmeyenlere; ey, gamlı ülke!.. Seni sevip, senin sessiz dramın içinde gömülüp gitmekten korku çekenlere!.. Taşın, toprağın ne bitmez bir sabır ve mukavemet hazinesidir! İnsan, senin göğsünde ya destani bir kahramanlığa erer ya da ilahi mizaçlı velilerin feragat ve mahviyet derecesine varır.
(Sayfa 66)
Edebiyatı, sanatı başkaları yaparken hoş bulurum. Fakat, kendim bundan çekinirim. Edebiyat ve sanat dünyasında yalnız dahiler vardır. Ondan ötesi, bir alay zavallı taklitçi, bir alay zavallı maskaradır.
(Sayfa 98)
Sert ve yalçın tabiat; söylemiştim ki, sen bir üvey ananın kucağı gibisin. Bu gerçeği, şimdi her zamandan daha fazla hissediyorum. Ne altında geçici bir huzur bulunabilecek bir gölge, ne kıyısında serinlenecek bir suyun var! Katı yürekli toprak! Bir gün cesedim bir daha kalkmamak üzere üstüne düştüğü vakit, kim bilir, beni bağrına ne vahşi bir huşunetle bastıracaksın.
(Sayfa 149)
-Biliyorum beyim sen de onlardansın emme.
-Onlar kim?
-Aha, Kemal Paşa'dan yana olanlar...
-İnsan Türk olur da, nasıl Kemal Paşa'dan yana olmaz?
(Ahmet Celal ve Bekir Çavuş, sayfa 152)
0 yorum:
Yorum Gönder