Selam olsun size ey dünyalılar. Allah'ım giriş cümlesinin rezilliğinde boğun beni, vurun, atın, parçalayın. Öhöm, neyse. 2016'nın son haftalarında girmem gereken onlarca yorum var, hepsini bir haftaya sığdırmam lazım bla bla bla gibi bir çok anlamsız şey söylemiştim size. Sizin de anlayacağınız gibi bunların hiçbirini yapamadım. Allah beni davul etsin arkadaşlar, ne diyeyim yani? Geçen yıldan kalan kitap yorumlarını bir ara, tatlı canım isterse yavaş yavaş girerim. İstemezse de, ee... okuduğum kitaplar ve puanları falan filan Goodreads'de var zaten. Aşırı merak eden iki üç kişi varsa gidip bakabilirler.
2017 yılına azıcık iyi başladım gibi. Yani çok değil tabii, zaten yılın ilk günü coğrafya sınavım vardı. Lanet okulun lanet sınavları. Ama kitap okumak konusundan bir tık iyiydi. Bugün ayın 19'u ve ben şimdiden yedi kitap bitirdim. Ha ha ha. İnanması zor geliyor demi? Hepsinin yorumunu gireyim de görün siz. Mahcup olursunuz. Girersem tabii. Öf.
Ha, bir de geçen hafta cumartesi falan 11. Ankara Kitap Fuarı'na gittim. Gideceğimi söylemiştim zaten ama sonra gitmek istemedim, annem bana trip attı bilmem ne derken gittim işte. Ayrıntıların önemi yok. Fuar ile ilgili ayrı bir yazı yazacağımı da sanmıyorum ama siz benim sadece çok yorulduğumu ve tatlı minik arkadaşım salaklık yapmamış olsaydı güzel bir gün geçirmiş olacağımı da bilin. Şaka şaka. Güzeldi cidden. Ne komiğim yahu.
Sonunda kitaba gelebildim! Benden Sonra yılın ilk kitabıydı ve önce spoiler vermeden konusundan falan bahsedeyim sonra da delirip hislerimi açığa çıkardığım kısıma gelebiliriz. Kanseri atlatan ve kansersiz kocası ile birlikte gayet mutlu bir üç yıl geçiren Daisy, dünyada başına gelebilecek en acı gerçekle yüz yüze kalıyor. Doktoru kanserinin geri döndüğünü ve kendisinin çok az bir ömrü kaldığını söylüyor. Sanırım buradan sonrasını bir çok kişi tahmin edebilir. Daisy yavaş yavaş ölüyor ve kendisi öldükten sonra Jack'in kimsesi olmayacağı için onu yalnız bırakmak istemiyor. Böylece ona uygun yeni bir eş aramaya başlıyor.
Tamam, burası spoiler falan değildi. Kitabın yan tarafında yazıyor zaten hepsi. Bu cümleleri okuyunca insan nasıl bir kitap ile karşı karşıya kalacağını merak ediyor. Ben daha önce çok kanserle mücadele eden kadın hikayesi okudum ve bu konu beni baya üzüyor aslında. O yüzden kitabı çok merak ederek almıştım ve BAM! Okuyup bitirdim ve ÇOK BEĞENDİM! Sanırım çok fazla çok dedim ama olsun. Şimdi neden beğendiğim kısmına gelebiliriz.
Kanseri atlattıktan sonra bir daha kanser olmanızı ve çok az bir ömrünüzün kaldığını düşünün. Muhtemelen ben çıldırırdım, delirirdim, kafayı sıyırırdım. O yüzden kendimi hep Daisy'nin yerine koymayı çalıştım ve ona çok... fazla fazla üzüldüm. Kadın zaten öleceğini biliyor ve kalan kısacık zamanında da kocasının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koyuyor. Bence hastalıklı derecede üzücü bir şey ya bu.
OKUYANI BİR MİKTAR RAHATSIZ EDECEK SPOİLER UYARISI!
Kitabın başında her şey çok güzel, herkes mutlu falan filan derken Daisy tekrar kanser oluyor ve ölecek. Ciddi ciddi kadın ölüyor yani ama bu bana hiç gerçek gibi gelmedi. Yani ne biliyim, salak mıyım bilmiyorum ama son ana kadar hadi bir şey olsun, hadi bir mucize olsun diye bekledim. Olmadı tabii. Bu da benim minik kalbimi kırdı ama olmaması daha iyi olmuş bence. Sonra düşününce bunun farkında vardım. Canım kendim. Neyse, konudan sapmayalım. Hikayenin konusu cidden özgün ve farklı. O yüzden tüm kitap boyunca merakla okudum ve bir kanser hikayesi olmasına rağmen son bölüme kadar hiçbir yerinde ağlamadım. Şak şak şak.
Bir anlamda gerçekten insanın kalbini kıran bir kitap Benden Sonra. Daisy'e deli gibi üzülüyorsunuz ve çoğu zaman da kızıyorsunuz ama onun bunların hiçbirini hak etmediğini biliyorsunuz. Ayrıca Jack'den de hiç hoşlanmadım. Zaten kanser temalı kitaplarda kanser olan kadın hep ön planda olur. Onun minik kocası ya da sevgilisi ya da bilmem neyi benim hiç ilgimi çekmez. Jack de çekmedi. Ama Daisy öldükten sonra onun ağzından okuduğumuz bölümde ona çok üzüldüm. Yazık ya. Genç yaşta dul kaldı adamcağız.
TAMAM BİTTİ BİTTİ.
Bu kadar anlamsız paragraftan sonra kitaptan gerçekten çok hoşlandığımı anlamışsınızdır. En azından beni sıkmadı, ana karakteri ve kitabın genel konusunu sevdim. Ne olacak acaba diye merak ettim ve iki günde bitiverdi işte. Böyle indirimde falan görürseniz, bir şans verin. Ay bende indirimde almıştım bunu, geçen sene ayın altısı filandı sanırım. Yaşlılık işte fazlasını hatırlamıyorum, idare ediverin.
Artık bu yoruma bir son veriyorum, söylemem gerek her şeyi söyledim sanırım. Söylememişsem de tatlı canım sağ olsun yani arkadaşlar, ne yapayım? Daha fazla saçmalamadan bir kaç alıntı bırakıp gidiyorum. Hadi baş baş.
ALINTILAR ♛
Kızgınlığını keder maskesinin ardına gizlemişsin. Dört yıl önce meme kanseri olduğum zaman, terapistim kendisiyle görüşmeyi kabul ettiğim tek seansta böyle söylemişti.
Evet, dört yıl önce.
Sanırım o anki kızgınlığımın tek sebebi, tekrar meme kanseri olma ihtimalimin bulunmasıydı.
Evet, tekrar.
Kim otuz yaşına girmeden önce iki kez meme kanseri olur ki? Bu, insanın üzerine iki kez yıldırım düşmesi gibi değil midir? Veya tek bir ömürde, büyük ikramiyenin çıktığı iki tane bilet almak gibi... Kanser piyangosunu kazanmak gibi.
(Sayfa 14)
Hayatım boyunca gruplara katılmıştım. Lisedeyken Onur Kurulu'nun, Tiyatro Kulübü'nün, Yıkıcı Kararlara Direnen Öğrenciler topluluğunun ve amigo kızların bir üyesiydim. Üniversitedeyken şeref listesindeydim, Özgür Tibet Yanlısı Öğrenciler topluluğundaydım, okul içinde maçlar yapan futbol takımındaydım ve Liderler Enstitüsü'nün müdavimiydim. Fakat bu kanser topluluğu, parçası olmak istemediğim bir kulüptü.
(Sayfa 43)
Fakat benim tek duyduğum "bir altı ay daha" kısmıydı. Bu haber üzerine mutlu olmam gerektiğini fark ettim, tahmini yaşam sürem dört aydan bir ihtimal daha on iki aya çıktı diye sevinçten havalara uçmam gerekiyordu. Bu ne kadar berbat bir pazarlıktı böyle... Ben elli yıl isterken sadece fazladan birkaç ay mı kazanacaktım? Bu durum insanın patronundan 5.000 $'lık zam istediğinde patronun başını sallayıp "Sana on sentlik zam yapabilirim," demesine benziyordu.
(Sayfa 98)
Annem durumu şaşılacak derecede iyi idare etmişti. Hatta o kadar iyiydi ki, bir an gelmiş ve bağırmak istemiştim: "Anne! Ben ölüyorum! Neden bu kadar sakinsin?"
(Sayfa 140)
Artık ölüm döşeğinde olduğumdan, gökyüzü gözüme daha geniş görünmeye başlamıştı. Veya belki de kendimi daha küçük hissediyordum. Belki de insan ölüm döşeğinde olsun ya da olmasın, durup yukarıda uzanan mavi enginliğine baktığında kendini ister istemez ufacık ve önemsiz hissediyordu. Evrenin heybeti karşısında kendi hayatının ne kadar anlamsız olduğunu fark edip bu yüceliğin altında eziliyordu.
(Sayfa 217)
(Sayfa 217)
0 yorum:
Yorum Gönder