Bir Kraliçe, istediği kitaplara sahip olmak için çok kötü şeyler yapar...


17.12.16

"Dokuz Gün - Gilly Macmillan" Kitap Yorumu ♛



    Selam dünyalılar. Bu giriş cümlesi de baya iğrenç aslında, heveslisi gibi sürekli bunu yazıp duruyorum ya kendime de sinir olmaya başladım ha. Bir günde iki yorum girmek benim kapasitemi aşar, evet biliyorum ama burada zamanla yarışıyorum arkadaşlar. Allah benim tepemden baksın bir daha yorumların hepsini böyle aynı aya atarsam (ATTI). Vallahi bıktım ben böyle aptal bir jölenin bu kadar tembel olmasından. Nasıl hayatta kalıyorum acaba, bunun hakkında ayrı bir yazı yazmak lazım (ha ha çok komik).

aiiy kapak müthiş ya!
    Dokuz Gün benim haziranda okuduğum bir kitapmış. Yuh yani vallahi yuh aylardır ne yapmışım da bu kitabın yorumunu girmemişim ben. Neyse, ne yaptıysam muhtemelen saçma bir şeyler yapmışımdır. Öhöm öhöm, bu kitabın beni nasıl gerdiğini, nasıl terlettiğini, nasıl psikolojimi bozduğunu şimdi size anlatayım. Önce hislerimi, okurken girdiğim şekilleri, yediğim tırnakları falan anlatayım sonra spoiler ile konuyu falan söyleyeceğim. Ya da konuyu söylesem mi. Tamam konuyu dört cümle ile özetliyorum. Rachel ve Ben ormandaki parkta güzel bir öğleden sonra geçirirken, Rachel bir an için onu yalnız bırakıyor ve Ben kayboluyor. Yoksa kaçırılıyor mu? Bilinmiyor ve orada olan tek insan da Rachel (mi acaba? za). Zaman geçiyor, Ben'in şansı gittikçe azalıyor ve biz dokuz günde birden fazla hayatın nasıl berbat bir şekilde değiştiğini okuyoruz. Vallahi de dört cümle ile özetlemişim, ne güzel bir jöleyim.

    Bölümleri bir Rachel'ın ağzından okuyoruz, olayın üzücü noktası da bu çünkü Rachel Ben'in annesi. Sanırım bunu en başında söylemeliydim ama öyle, evet annesi. Bir annenin çırpınışları ve psikolojisi ancak bu kadar güzel yansıtılabilirdi. Gerçekten muhteşem bir şekilde o çaresizliği, kızgınlığı, acıyı ve daha bir çok duyguyu bize direk hissettiriyor yazar. Ha, bölümleri bir de Jim'in ağzından okuyoruz. Jim de bu olayı çözmekte görevli olan bir polis. Olayın polisler ile ilgili olan yerleri, şüpheliler ile görüşmeler falan hep Jim'in gözünden anlatılıyor. Daha fazlası da var tabii ama düüt spoiler.

    Dokuz Gün cidden dehşet bir polisiye - gerilim romanı. Böyle olaylarda, yani çocuğun annesinin yanındayken kaçırılması durumlarında medya, dışarıdan izleyen insanlar, akrabalar bile direk anneyi suçluyor. Yani herkes şunu söylüyor: 'annesinin yanındayken kaçırıldı, bu nasıl olur? kimi kandırıyor? biraz daha dikkatli olsaydı, bu tamamen annenin suçu' falan filan vesaire vesaire işte. Demek istediğimi anlamışsınızdır. Bu kitapta da böyle oluyor. Söylemezsem çatlarım, ben kitabın hiçbir yerinde Rachel'ı suçlamadım. Hep ona güvendim, aptal bir jöleyim ama anne sevgisinden de şüphe etmedim. Gittim en saçma salak kişiyi suçladım ama hiç Rachel bebeğimi suçlamadım çünkü ZATEN ÇOK ZOR BİR DURUMDAYDI!


    Öyle bir durumda güçlü kalmak gerçekten fena zor bir şey. Herkesten şüphe ediyorsun, oğlumu kim kaçırdı diye aklını yiyorsun ve yalnızsın. Güvenebileceğin hiç kimse yok. Dayanılacak gibi değil. Bir de web siteleri, medya, dışarıdaki insanlar seni suçluyor. Allah'ım Allah'ım, git delir yani git çıldır direk. Çok ağır vallahi çok ağır, okurken benim sinirlerim harap oldu bizzat yaşayan insan nasıl olur kim bilir?

 

RAHATSIZ EDECEK DERECEDE SPOILER VAR. DÜÜÜT. 

    Gerektiği yerde ve gerektiği kişilere küfür eden bir insan olduğum için, siz burada Bayan May için kocaman kocaman küfürler olduğunu düşünün. KÖPEK KADIN SENİN YÜZÜNDEN O ÇOCUK NE HALE GELDİ? ALLAH'IN BELASI HASTA, BEN BURADA ÖLDÜM ÖLDÜM DİRİLDİM SENİN YÜZÜNDEN KİM BİLİR O ÇOCUK NELER YAŞADI? Cidden fena oldum ya, son bölümlere doğru öldüm de öyle açıkta bekliyorum sandım. Rachel'ın ondan şüphelenmesi (ana işte ana, hisseder!), evine gitmesi ve o odayı bulması. Oralar hep kalp kriziydi, çok net hatırlıyorum kalbimin çarpıntısını. Ay hele o orman sahnesi! Sonra hastanede Ben ile Rachel'ın kavuşmaları, Ben'in o hali. Vay anasını ya nasıl ağlamıştım ben orada. İyi ağlamıştım harbi, valla güzel ağladım.

    Jim'in olaylar yüzünden kendini suçlaması ve bunlardan çok etkilenmesi normal bir şeydi bence. İnsan olan herkes böyle hissederdi diye tahmin ediyorum, HİSSETMEYEN NET TAŞTIR OĞLUM, HİSSEDİLMEZ Mİ?! Ben de bu olayın içinde olsam ve öyle şeyler yaşasam, görsem kendime gelemezdim. Kolay kolay hayatıma devam edemezdim valla, aklımı çıldırırdım.


TAMAM SPOILER BİTTİ, İĞRENÇ HİSLERİME GEÇTİM YİNE. 


    Kitabın başından sonuna kadar sıkıldığım, bunaldığım, 'of bitsin artık yav' dediğim tek bir an olmadı. Gerçekten dehşet muhteşemdi. Yazarın verdiği mesaj, anlattığı hayat hikayesi, çocuk kaçırılmalarında annenin yaşadıkları, psikolojisi, her şey ya HER ŞEY enfesti, şahaneydi, mükemmeldi. Yazarın diğer kitabı da çıktı (çıkalı baya oldu, siz yeni gibi düşünün), onu ocaktaki fuarda alacağım. Ha ocakta fuar var bu arada, buradan gelen var mı merak ettim bak şimdi. Neyse durun konumuz fuar mı şimdi arkadaşlar siz de yani lütfen. (😏) 

    Herkese gözüm kapalı, açık, yarı baygın her şekilde tavsiye edebileceğim bir kitap Dokuz Gün. Gidin alın okuyun da aklınızı çıldırın. Ben gidiyorum, bir ton işim var. Yine beni çok konuşturdunuz! Püü 😝 (ben bunları kullanırım artık, iyi oldu iyi. bir bunlar eksikti zaten, ha ha). 


 




                                                   ALINTILAR ♛



    Çoğu zaman başkalarının gözünde, sandığımız kişi değilizdir.
    Birileriyle tanıştığımız zaman, onun takdirini kazanmak için elimizden geleni yaparız, kendimizi en iyi şekilde ifade etmeye çalışırız, yine de çoğu zaman yanlış anlaşılırız.
    Bu, hayatın trajik bir yönüdür.
    Oğlum Ben kaybolduğundan beri çok düşündüm ve düşündüğüm her seferinde aklıma bir soru takıldı; Eğer biz sandığımız kişi değilsek, bir başkasının da bizim sandığımız kişi olmama ihtimali var mıdır? İnsanların bizi yanlış yargılama ihtimalleri bu kadar yüksekse, başkaları hakkında yaptığımız eleştirilerin doğruluğundan ne kadar emin olabiliriz?
    Buradan yola çıkarak, düşüncelerimin nereye varacağını anlayabilirsiniz.
    Otorite sahibi veya aile bireyi olduğu için birine gerçekten güvenebilir miyiz? Bütün arkadaşlıklarımız, ilişkilerimiz gerçekten sağlam temellere mi dayanıyor?

                    (Rachel, sayfa 14) 




    Bir annenin başına gelebilecek en kötü şey, çocuğunun kaçırılmasıdır. İnsanın kendine soracağı ilk şey, "Bir çocuğu kim, neden kaçırır?" sorusu olur. Olası cevapların hiçbiri içinizi rahatlatmaz.

                    (Rachel, sayfa 65) 




    Hayattaki en garip şeylerden biri, televizyonda kendi hikayenizi görmek, çocuğunuzu bulmaları için başka insanlara güvenmek zorunda kalmak ve kendinizin de en az haberi izleyenler kadar güçsüz olduğunuzu fark ederek çaresizliği dibine kadar hissetmektir.

                    (Rachel, sayfa 103) 




    Ben deftere bütün bir sayfayı kaplayan koca bir yatak çizmişti. Yatağın içindeki küçük bir çöp adam vardı. Altında da Bütün hafta sonunu yatakta geçirdim, yazıyordu. Onun dışında da kırmızı mürekkeple yazılmış bir yorum vardı: Bütün yaptığının bundan ibaret olduğundan emin misin, Ben? Başka bir şeyler daha yaptığından eminim. Yatak resmi hoş olmuş. 
    Resmin anlamsızlığına güldüm. Çünkü içinde olmak istediğim dünya, oğlumun hayal ürünü ve komik dünyasıydı.
    İşte o zaman anladım ki eğer oğlum ölürse, ben de yaşayamazdım.

                     (Rachel, sayfa 306) 




    Onunla kavuşmamızı anlatmamı ister misiniz?
    Oraya vardığımda Ben'in odasının kapısında bekleyen hemşire bana dokunmak için elini uzattı. Yabancı olmamıza karşın beni hafifçe okşadı. Konuşmadık ama kapıyı benim için açık tuttu.

                      (Rachel, sayfa 456) 




 





PUANIM ♛ 



           5 YILDIZ:  Satırlarına aşık oldum! Hadi gidip evlenelim, tatlım! 








 

0 yorum:

Yorum Gönder