Bir Kraliçe, istediği kitaplara sahip olmak için çok kötü şeyler yapar...


24.5.15

"Dengesiz Bir Aşkın Anatomisi - Duygu Özlem Yücel" Kitap Yorumu ♛



    Hepinize aşırı sıcak ve bunaltıcı bir günden merhaba! Bugün zaten yorgun bir şekilde uyandım, havanın sıcak olması da hiç iyi olmadı. Dün Konya'da olduğum için kitabın yorumunu ancak bugün yazabiliyorum. Bu arada kitap cuma günü bitti ve ben de o günden beri nefes alamıyorum. Tüm yaşama sevincim bu kitap ile birlikte toz oldu resmen. Kendimi gerçekten hiç iyi hissetmiyorum. Birazdan kusacak gibiyim.

    Kitabın konusundan biraz bahsedeceğim, ayrıca çok da spoiler vermeyeceğim merak etmeyin. Kitap, tazecik bir genç olan Aslı'nın mezun olduktan sonra, bir şirkete görüşmeye gitmesi ile başlıyor. Ama orada bir saate yakın bir süre bekletilince fena sinirleniyor ve gördüğü ilk odaya giriyor. Oradan da çıkan ilk insana resmen çatıyor! İlk çıkan insan da Can. Ah Can, ah. Kalbim acıyor şu ismi duydukça. Telaffuz bile edemiyorum artık.

Her resim bana onları hatırlatıyor! :'( 

    İkilinin tanışması bu şekilde oluyor. Daha sonra da Aslı, Aylin ve Emre Bodrum'a tatile gidiyorlar. Aylin ve Emre de sevgililer bu arada. Neyse işte, tuhaf bir tesadüf sonucunda Can da orada tatilde ve Aslıyı da görüyor. Ona aşırı muhteşem bir not yazıyor. Allah'ım o sahneler aklıma geldikçe ağlayacak gibi oluyorum resmen. Ciddi ciddi canım yanıyor ya! Bu nasıl bir kitaptır Allah'ım? Duygu abla neden yaptın bana bunu, neden? Ben şimdi nasıl yaşayacağım!

    Not olayından sonra iki kez de yüz yüze görüşüyorlar. Bu sahnelerden pek bahsetmeyeceğim. Sonra Aslı ve tayfasının tatil süreleri bitince gitmek için hazırlık falan yapıyorlar. Ama sadece Aylin ve Emre gidiyor. Aslı bir hafta daha kalıp tatiline Can ile devam ediyor. Bak yine kalbime ağrı girdi, sanırım kalbim eriyor! Ondan bu ağrı, ondan bu dayanılmaz acı.

    Tatil bittikten sonra, herkes evine dönüyor doğal olarak. Bir süre sonra Can (ahh,kalbim) Aslıyı hiç aramıyor ve bizim deli kız da ona fena kırılıyor. Ama şöyle bir hafta gibi bir süreden sonra arıyor ve muhteşem bir insan olduğunu tekrar bize kanıtlıyor. Daha sonra da ikisinin inişli çıkışlı ilişkileri başlamış oluyor. Bir ayrılmaları, bir barışmaları derken sinir hastası olup ölmediğim için kendimi şanslı sayıyorum. Bir de Aslı'nın bal köpüğü oğlu var. Minik, sevimli köpek Bob.

     Kitabın ismini ilk duyduğumda, yani insan ilk duyduğunda acaba nasıl bir ilişkiyi konu alıyor diye düşünüyor. Hatta ben onların tanıştığı sayfalarda, kesin Can daha sonra fena kötü şeyler yapacak kıza falan diyordum. Ama yapmadı. Bu yüzden de 'Allah'ım neden Can?' demeye başladım. Kitabı bitirince aklımda bu soru döndü durdu. Tabii bir de düşündüğüm keşkeler var. 'Keşke ilk başta her şeyi açıklasaydı,' 'Keşke Can bunu daha önce söyleseydi,' 'Keşke Can ve Aslı'nın sonu böyle olmasaydı.' Bu cümleler hiç aklımdan çıkmadı.

    Ne kadar kalbimi feci kırsa da ve beni aşırı çok üzse de bu kitaba çok fena aşık oldum. "Beni Hayvan Gibi Ağlatan Kitaplar" listesine de yaldızlı harfler ile adını yazdırdı. Duygu ablayı çok fena tebrik ediyorum, muhteşem bir kalemi var kendisinin. Üzerimdeki kalp ağrısını atınca, gidip kendisinin diğer kitaplarına saldıracağım. Umarım alıntıları yazarken tekrar ağlamaya başlamam. Bana şans dileyin.






                                                ALINTILAR ♛ 



    Şimşek gibi çakan kırılma noktalarının hayatlara yön verip, geri kalan her şeyi şekillendirdiğini öğrendiğimden beri, sadece anımı yaşamaya çalışıyorum. Anlık olaylardan keyif alıp, anlık üzüntüler duyuyorum. Çünkü upuzun sandığımız hayat bir "an" aslında ve biz o anlara takılıp geçen zamanı onun hissettirdikleriyle yaşıyoruz, hepsi bu!

            (Sayfa 13) 




    "Aşk yorar, hem de çok... Sevmek ise daha sakin sularda yüzmek gibidir."

             (Can, sayfa 94) 




    Zor olacaktı ama alışacaktık elbet hepsine. Bitişlere de, yok olup gidişlere de, terk edişlere de, inişlere de... Çünkü her bitiş bir başlangıçtı ve her inişin bir çıkışı vardı aslında!

             (Sayfa 113) 




    Hayat böyle bir şeydi işte; siyahı kadar beyazı da vardı. Mutluluk kadar mutsuzluğu, umutsuzluk kadar umudu. Ne zaman ve nerede karşımıza çıkacağı ise hayata kalmıştı.

              (Sayfa 144) 




    Hayat garip bir oyun sahasıydı çoğu zaman. Ve biz yaşadığımız sürece kurallarını ve nasıl oynamamız gerektiğini öğreneceğimiz bitmek bilmez bir oyun oynuyorduk...

             (Sayfa 190) 




    "Sensizlik çok zor!"
    "Sensizlik de öyle! Sensiz hayat..." dedi ve sustu.
    "Bomboş" dedim beklemeksizin.

             (Aslı ve Can, sayfa 216) 




    Onu sonsuza dek kaybetmeden hemen önce...
    Son sözü;
    "Seni sevmekten asla vazgeçmedim..." oldu.

             (Can, sayfa 258) 





                                                   

                                                  PUANIM ♛ 


             5 YILDIZ:  Satırlarına aşık oldum! Hadi gidip evlenelim, tatlım!






0 yorum:

Yorum Gönder