Bir gün sonra tekrar herkese merhaba! Yazılara böyle başlayınca kendimi bir yemek programında gibi hissediyorum. CİDDEN. "Güzel bir günden herkese merhaba! Bugün hep birlikte patlıcan dizmesi yapacağız! Ne kadar heyecanlı değil mi?" Ya da vazgeçtim, ben yemek programı falan sunamam. En iyisi lafı fazla uzatmayıp, kitap yorumuna geçelim biz.
Sizin de bildiğiniz gibi ilk bu serinin yorumunu yapacağımı söylemiştim. Sadece aradan baya uzun bir zaman geçtiği için (iki sene resmen, boru mu?) kitapları tekrar bir gözden geçirmem gerekti. Olay kurgusunu falan hatırlamak için. Ben de dünkü yazımdan sonra Yeni Ay'ı tekrar okudum. Evet, evet bu yazı için tekrar okudum. Sevimlilik fışkırıyor resmen benden. Sırf kitabı bitirmek için ikide yattım yahu. En azından kısaydı. (544 Sayfa, çok kısa değil mi? Tabii bu seri bende cep boy birde. Karınca duası gibi yazıları var.)
İkinci kitap Bella'nın yaşlandığını gördüğü bir rüya ile başlıyor. Kendisi doğal olarak yaşlanıyor ama Edward 'Sonsuza Kadar Genç' kaldığı için bu bir rüyadan çok bir kabusa dönüşüyor. Daha sonra Bella'nın 18. yaş günü var. Yaşlanıyor kız, yaşlanıyor. Bu da Bella'yı kısa süreli bir depresyona götürüyor. Neyse işte başta Alice olmak üzere diğer Cullen'lar da onun için bir doğum günü partisi düzenliyorlar. Ama Bella partide yanlışlıkla kağıtla parmağını kesince Jasper de kızgın bir boğaya dönüşüyor ve işler hiç de iyi gitmiyor.
Edward'cığım da kendini suçluyor. Bella'nın hayatında olmadığı zaman daha güvende olacağını sanıyor. Bu yüzden de onu terk ediyor ve ailecek taşınıyorlar. Bella da mahvoluyor. Ciddi ciddi yaşayan bir ölüye dönüşüyor. Edward'a ait hiç bir eşyası kalmıyor. (Manyak Edward tüm izleri götürüyor). Edward'ın gidişinden sonra dört ay geçiyor ve hikaye devam etmeye başlıyor.
4. UYANIŞ
Zaman geçiyor. İmkansız göründüğü zaman bile. Hatta saatin her tik tak edişi insanın canını acıtsa da. Yavaş yavaş geçiyordu saniyeler. Yalpalayarak ve sessizliklerin içinde sürünerek. Ama bir şekilde geçiyordu. Benim için bile.
Dört aydan sonra kitap bu satırlar ile devam ediyor. Bella ciddi anlamda yaşamıyor, gülmüyor, eğlenmiyor. Sadece nefes alıp veriyor. Arkadaşları ile dışarı bile çıkmıyor. Herkesten uzaklaşıyor.
Jacob Black hariç tabii. Bella, Charlie'nin baskılarına dayanamadığı için Jess ile sinemaya gidiyor. Sinemadan sonra birlikte yemek yemek için bir yere gidecekleri zaman, Bella bir kaç adam görüyor. Manyaklık bedava olduğu için onların yanına gitmeye çalışıyor ve Edward'ın sesini duyuyor. Filmdeki gibi yani.
Edward'ın sesini sadece tehlike anında duyduğu için iki tane eski bir motosiklet alıyor ve Jake'ime gidiyor. Aşkım Jake de dünden razı tabii, bunları tamir falan ediyor ve böylece birlikte takılmaya başlıyorlar. Ben bu kitabı hem seviyorum hem sevmiyorum. Kişilik bozukluğu var sanırım bende. Sevmemin nedeni Jake bebeğimin olması. Sevmememin nedeni ise Edward'cığımın olmaması. Yani var da, yeteri kadar yok demek istedim.
Neyse işte motosiklet falan kullanır bizim deli kız, Edward'ın sesini falan duyar, baya da sakar olduğu için sürekli acil servisi falan kaldırılır. Böyle böyle devam ederken gördüğü rüyalar falan yüzünden ormana gider. MANYAK KIZ YA YEMİN EDİYORUM MANYAK. Jake ile birlikte Edward ile gittiği çayırı falan bulmaya çalışır. Ama bulamazlar. Hahahaha.
Daha sonra Jake hastalanır. Bella da fena sıkıldığı için çayırı kendisi bulmaya karar verir. Ormana gider, çayırı bulur ama yalnız değildir. (Burada korku filmi müziği araya giriyor). Laurent de oradadır ve Bella'yı yemek ister!
Ama birden bire ormandan beş kocaman kurt çıkar! Ne heyecanlı değil mi? Hiç tahmin etmiyordunuz, biliyorum. Aşağıdaki sahne kitaptan. Jake ve Bella. Ay ne hoş.
"Bana yakın olan kurt, kızıl kahve tonlarında olan, iç çekişimi duyarak bana döndü.
Kurdun gözleri koyuydu, simsiyahtı. Saniyenin onda biri kadar bana baktı, derin gözleri vahşi bir hayvan için oldukça zeki duruyordu."
Jake, Bella'dan uzaklaştığı için Bella kendini çok kötü hisseder. Onun yanına gider ama Jake onunla konuşmaz. Bella olayın peşini bırakmaz tabii. Daha sonra gece Jake odasına gelir, konuşurlar. Bella rüya görür, Jake'in ne olduğunu anlar. Tanrım, bunlar bilindik sahneler. Daha sonra bizim kurtlar Bella'yı Victoria'dan korumak için harekete geçerler.
Bella da boş durur mu? Yamaçtan atlar tabii, salak kız! Jake (bebeğim-seksi-kurt) onu kurtarır, eve götürür ama yine bir misafir vardır.
Alice Cullen! Bayılıyorum ikisi arasında olan dostluğa. Ne sevimli. Alice bizim kızın yamaçtan atladığını görür ve hemen Forks'a gelir. Bella'nın salaklığı kırk yılda bir işe yarıyor anlayacağınız. Alice, biraz Forks'da kalmaya karar verir.
Daha sonra kötü haber gelir. Rose, Edward'a Bella'nın yamaçtan atladığını, daha da kötüsü ölmüş olabileceğini söyler. Edward da, canım benim ya haliyle çıldırır ve Swan evini arar. Telefonu Jake açar ve Charlie'nin cenazede olduğunu söyler. Tabi bu cenaze Harry'nin ama Edward'cığım Bella'nın sanar.
Daha sonra ölmek için Volterra'ya gider. Sizin de bildiğiniz gibi burada Aro, Marcus ve Caius vardır. Üç büyük vampir yani. Alice ve Bella onu durdurmak için harekete geçerler. İtalya'ya uçarlar, araba çalarlar, hız limitini aşarlar. Bunlar kanuna aykırı şeyler tabii, ama Alice yapınca çok sevimli oluyor. Neyse daha sonra İtalya'ya ulaşıyorlar. Edward kendini göstermeye hazır. Yavaş bir şekilde güneşe doğru çıkıyor... Bu sahneleri kitaptan okuyalım, ayrıca aşağıdaki resim çok güzel değil mi? Müthiş bir şey.
Ona doğru atladım, o kadar hızlı çarpıştık ki, eğer kollarıyla beni yakalamasaydı kafamın üstüne düşebilirdim.
Kapalı gözleri, saat tekrar çalarken yavaşça açıldı.
Şaşkınlıkla bana baktı.
"İnanılmaz," dedi, sesi merak içinde ama neşeliydi. "Carlisle haklıymış."
"Edward." Nefes almayı denedim ama sesim çıkmıyordu. "Gölgeye doğru gitmelisin. Hem de hemen!"
Sersemlemiş gibiydi. Elleri yumuşakça yanaklarımı okşadı. Onu geriye doğru ittiğimi fark etmemiş gibiydi. Saat çaldı ama tepki vermedi.
Çok garipti, ikimizin de ölümcül bir tehlike içerisinde olduğumuzun farkındaydım. Yine de kendimi iyi hissediyordum. Kalbim yerinden fırlayacak kadar hızlı atıyor, kanım damarlarımda sıcacık atıyordu. Ciğerlerim Edward'ın teninden gelen tatlı mayhoş bir kokuyla dolmuştum. Sanki göğsümde hiç delik olmamıştı. Harika hissediyordum, iyileşmemiştim ama sanki hiç yaralanmamış gibiydim.
"Bu kadar çabuk olduğuna inanamıyorum. Hiçbir şey hissetmedim, harikaymış," diyerek gözlerini kapattı ve dudaklarını saçlarıma gömdü. Sesi, bal kadar tatlıydı. "Soluğunun balını çeken ölümün gücü, yetmemiş güzelliğini almaya," diye mırıldandı ve Juliet'in mezarı başında Romeo'nun söylediklerini tekrar ettiğini fark ettim. Saat son kez çaldı. "Her zamanki gibi kokuyorsun," diye devam etti. "Belki de cehennemdeyim. Umurumda değil."
Bundan sonra olanları sanırım herkes biliyor. Aro ya Bella'nın ölmesini ya da vampire dönüşmesini istiyor. İkisinden biri olmazsa hepsini öldürecek tabii ki. Alice de gördüklerini Aro'ya gösterip, Bella'nın vampir olacağını söylüyor. Aro da onları bırakıyor.
Daha sonra Forks'a dönüyorlar. Edward'cığım, Bella'ya evlenme teklifi falan ediyor. Ne kadar normal söyledim bunu! Tabii insanlar olacakları bilince hiç bir zevki kalmıyor. Daha fazla sinirlenmeden en iyisi alıntılara geçeyim ben.
ALINTILAR ♛
Jacob, benim için, sanki Tanrı tarafından gönderilmiş bir hediyeydi.
(Bella, sayfa 140)
"Senden iki yaş büyük olduğuma inanmak zor," dedim büyük kelimesini özellikle vurgulayarak. "Kendimi cüce gibi hissediyorum." Yakınında dururken ona bakmak için kafamı kaldırmam gerekiyordu.
"Kırklarımda olduğumu unutuyorsun."
"Haklısın."
Hafifçe kafama vurdu. "Sanki minik, oyuncak bir bebeksin," diye dalga geçti. "Porselen bebek."
(Bella ve Jacob, sayfa 183)
"Umarım yarın ayıyı görürüz. Bugün görmediğimiz için biraz hayal kırıklığına uğradım."
"Ben de," diye sadistçe ona katıldım. "Belki yarın biraz daha şanslı oluruz ve bir şeyler bizi yer!"
"Ayılar insan yemezler. O kadar leziz değiliz," dedi ve karanlıkta bana gülümsedi. "Tabii sen bir istisnasın. İddiasına varım ki sen lezzetlisindir."
"Çok teşekkür ederim," dedim uzaklara bakarak. Bunu bana söyleyen ilk kişi o değildi.
(Bella ve Jacob, sayfa 203)
"Ne yapıyorsun?"
Jacob, Charlie'nin ön bahçesindeki ladin ağacının tepesinde asılı duruyordu. Ağırlığı ağacı eğmişti ve sallanıyordu. Ayakları yerden on metre kadar yüksekte sallanıyordu. Ağacın tepesindeki ince dallar, rendeleniyormuş gibi sesler çıkartıyordu.
"Sana verdiğim sözü tutmaya çalışıyorum."
Islak ve bulanık gözlerimi kırpıştırdım, rüya gördüğüme emindim.
"Bana ne zaman Charlie'nin ağacının tepesinden düşüp ölmek için söz verdin?"
(Bella ve Jacob, sayfa 278)
"Ne kadar dağılmış bir çiftiz, değil mi?" dedi Jacob. "İkimiz de, şekillerimizi aynı tutamıyoruz."
"Maalesef," diye onayladım, hala zor nefes alıyordum.
"En azından birbirimize sahibiz," dedi. Bu düşünce onu rahatlatmıştı.
Beni de rahatlatmıştı. "En azından," diye onayladım.
(Bella ve Jacob, sayfa 343)
"O zaman bir yıl," dedim. "Bu benim sınırım."
"En azından iki yıl ver."
"Hiç şansın yok. On dokuzum da yaparım ama kesinlikle yirmiye kadar dayanamam. Eğer sonsuza kadar geç olacaksan, ben de olacağım."
Bir dakika kadar düşündü. "Tamam. Zaman sınırlarını unut. Eğer benim seni değiştirmemi istiyorsan, o zaman tek bir şartı yerine getirmen yeterli."
"Şart mı? Ne şartı?"
Gözleri dikkatliydi ve yavaşça konuştu. "Önce benimle evlen."
Ona baktım, bekliyordum... "Evet. Can alıcı nokta ne?"
İçini çekti. "Egomu zedeliyorsun, Bella. Sana evlenme teklifi ettim, bunun şaka olduğunu mu düşünüyorsun?"
"Edward lütfen ciddi ol."
"Ben yüzde yüz ciddiyim." Bana bakan yüzünde şaka yapar gibi bir hal yoktu.
"Ah hadi, daha sadece on sekiz yaşındayım."
"Tamam, ben de yaklaşık olarak yüz on yaşımdayım. Artık kendime çeki düzen verme vaktim geldi."
Pencereden karanlık geceye doğru baktım.
"Bak, biliyorsun evlilik listemin en başında olan bir şey değil. Renee ve Charlie için ölüm öpücüğü gibi bir şeydi."
"Enteresan bir kelime seçimi."
(Bella ve Edward, sayfa 523)
PUANIM ♛
4 YILDIZ: İlişkimiz böyle güzel devam ediyorken, neden bu kadar çabuk bittin ki?
3 yorum:
Bende Alacakaranlık serisini seviyorum ve yorumu cok begendim
:)))) Sevimli bir yorum.
yorumlamamışta özetlemişsin daha çok :/
Yorum Gönder