Merhaba, merhaba! Saçma bir yazı yazacağım için neşeli bir giriş yapmak istedim ama bunu başardım mı hiç bilmiyorum. Umarım başarmışımdır. Zaten okulun başlamasına fena az kaldı, bunun acısını yaşıyorum. Boş yere neşeli, mutlu gibi davranmamı beklemeyin benden. İçim yanıyor yahu. Ay zaten böyle güzel bir kitap, elimde o kadar zaman süründüğü için utanç içerisindeyim. Kitap hakkında hiçbir yorumu okumamıştım, sadece yazarı sevdiğim için çıkar çıkmaz almıştım. Ve daha şimdi okuyorum! ŞİMDİ! Aylar oldu bu kitabı alalı ve ben daha yeni bitirdim. Çok utanıyorum.
Neyse ilk olarak beklentimi karşılamadığını söylemem gerek. Bunu iyi yönden söylüyorum, ben böyle güzel bir kitap beklemiyordum gerçekten. Daha sıkıcı bir şeyler beklemiştim. Ama öyle harikaydı ki, Allah'ım çok güzeldi ya. Ciddi ciddi güzeldi. Hakikaten güzeldi yani. Öyle böyle değil, fen güzel demek istiyorum. Hiç beklemediğim şeyler oldu, gerçekten bunların olacağını hiç tahmin etmemiştim. Hele de geçmişte yaşanan sahneler... AMANIN!
Bu yorumda saçma itiraflar olabilir, size şimdiden uyarıyorum. SAÇMA YAZI ALARMI!
Kamelyayı ararken kendini bir anda evin sırlarının içinde buluyor. Lord Livingston, Bayan Dilloway, Leydi Anna, çocuklar. Hepsini hatta önemsiz gördüğüm diğer çalışanları bile etkileyen kötü sırlar. Flora gelmeden önce Leydi Anna öldüğü için bu sırlar daha da tuhaf hale geliyor. Bahçenin gizemi, kaybolan kadınlar. Kitap resmen gizem fışkırıyor.
İTİRAF BİR: Lord Livingston ile Flora kızımızın arasında bir şeyler olacağını düşünmüştüm.
Bir de Addison var tabii. Onun 15 yaşındayken yaşadıkları, geçmişi, Sean ile arasında olanlar. Rex ile olan aşk dolu mutlu hayatları. Bahçelere olan ilgisi. Daha doğrusu aşkı. Flora ve Addison, bu iki cesur kadın birbirlerine öyle çok benziyorlar ki. Hayran olmamak elde değil. Kız benimle aynı yaştayken neler yaşamış, hala da akıl sağlığını kaybetmemiş. Hele de bunu Sean gibi bir pislikle yaşamış. Onunla aynı evde kalmış, sürekli pis suratını görmüş. Ay, içim bunaldı benim o heriften. Sean rezil bir piç resmen.
İTİRAF İKİ: Tüm o kadınları Lord Livingston'un bir şekilde hallettiğini düşünmüştüm. Halletmek derken, hem o manada hem de diğer manada demek istedim. Siz anlamışsınızdır.
Ben bahçeleri çoğu zaman sevmem. Yani kendimi rahat hissedemem. Sahip olduğum tek çiçek türü, kaktüs mesela. Tabii onları da çoğu zaman babam sular. Çiçeklere bakamam demek istiyorum. Sürekli solarlar ve hemencecik ölürler. Onları sevgimi pek gösteremem. En azından kaktüsün bakımı kolay da hemen ölmüyor. Ben zaten hayvanlara da bakamam. Çoğu kuş ve balığım açlıktan ölmüştü. Ya da çok yemekten. Yemeği ya çok verirdim, ya da unuturdum. Bu yüzden artık hayvan veya çiçek almıyorum.
İTİRAF ÜÇ: Bayan Dilloway'ın Leydi Anna'yı kıskançlıktan öldürdüğünü düşünmüştüm. Lord yüzünden yani, ah şu aşk meşk işleri yok mu.
Seradan görüntüler resmen. |
Neyse konudan saptım gittim, kitabın muhteşem olmasından bahsediyordum. Yani o sera olayı, çocukların yalnızlığı, Bayan Dilloway'ın karşılıksız aşkı. Hepsi çok güzeldi ya. Hele sonu... Sonu zaten beş yıldızlık resmen. Onların geri dönmesi, kardeşlerin evlerinde yeniden bir araya gelmeleri, müthişti! Bir de kolye var tabii. Onun ne olduğunu söylemeyeceğim, okumamış olanlar kitapta öğrensin. Zaten hiç spoiler söylemedim. Sadece kitabı övdüm durdum.
İTİRAF DÖRT: Kızların cesetlerinin her zaman ahırda olduğunu bu yüzden Lord'un oraya gitmeyi yasakladığını düşünmüştüm.
Sanırım Sarah Jio kitaplarından en sevdiğim Son Kamelya oldu. Onun üç kitabını daha okumuştum ama Son Kamelya harika ya. Ben beklentimi gerçekten çok düşük tutmuştum. Belki de bu kadar etkilenmemin sebebi budur, kim bilir?
ALINTILAR ♛
Küçük bir kızken, sadece bana ait olan kitaplarım olsun istemiştim. Hikayelerde kaybolmayı, benim hayatım iç karartıcı bir hal almışken, kitapların dünyasında yaşamayı hayal ederdim.
(Addison, sayfa 71)
"Abbott!" diye kızdım. "Yeter." Bileğime tekrar baktım. "Görmek istediğin şeyi gördün mü?"
"Henüz değil," dedi, ahır evinin kapısına, ondan etkilenmişçesine bakıyordu. "O ölmeden bir ay önce, annemi buraya gelirken takip ettim. O zamanlar babam annemle küstüğü için bahçede yalnız kalmayı seviyordu. Onunla konuşmak istemiştim. Onu neşelendirebileceğimi düşünmüştüm. Ama oraya gittiğimde, ortadan kaybolmuştu. Koştum ve onu bulmak için ağaçların arasından geçtim. Arkamı döndüğümde annemin ahır evinden çıktığını gördüm. Ağlıyordu."
"Ah, Abbott," dedim elimi omuzuna koyarak.
"Muhtemelen eline kıymık batmıştır," dedi Nicholas araya girerek. "Benim başıma geldiğinde, hep ağlarım."
"Çünkü sen muhallebi çocuğusun," diye dalga geçti Katherine.
(Flora ve çocuklar, sayfa 166)
Bayan Marden bana bir çuval patates ve soyma bıçağı verdi. "Seninle bir anlaşma yapacağım," dedi ve çarpık dişlerini ortaya çıkararak gülümsedi. "Bana bunları soymam da yardım edersen, Lord Livingston'ı çıplak gördüğüm zamanı anlatırım."
(Bayan Marden, sayfa 249)
"Nefret kanser gibidir, kalbi yıpratır."
(Desmond, sayfa 272)
"Çiçekler onun kanıyla sulansın ve güzelliğini ortaya çıkarsın."
(Sayfa 290)
PUANIM ♛
5 YILDIZ: Satırlarına aşık oldum! Hadi gidip evlenelim, tatlım!
2 yorum:
Kitabı okuduğumda bende itiraf 1 gibi düşünmüştüm :)
Yalnız olmadığıma çok sevindim :)))
Yorum Gönder